Teoriye, Modellere Gösterilen Direnç ve Kaizen
Kurumsal eğitimlerde her ne kadar katılımcıların deneyimlerini paylaşmaya çaba sarf etseniz, uygulamalara ağırlık verseniz de yeni bilgilere, teoriye, modellere direnç gelişebiliyor.
Direnç çoğunlukla değişikliklere karşı doğal bir tepki ve genellikle belirsizlik, konfor alanından çıkma korkusu ve mevcut durumu haklı çıkarma isteği gibi faktörlerden kaynaklanabiliyor.
Bunları biraz açarsam;
- Belirsizlik: Yeni bir teori veya model öğrenmek ve uygulamak genellikle belirsizlik getirir. İnsanlar ne bekleyeceklerini bilmediklerinde direnç gösterebilirler.
- Konfor Alanından Çıkma Korkusu: İnsanlar bilinen ve rahat oldukları durumlarda kalmayı tercih edebiliyor. Yeni bir teori veya model öğrenmek ve uygulamak, onları konfor alanlarının dışına çıkarabilir.
- Mevcut Durumu Haklı Çıkarma İsteği: İnsanlar mevcut durumlarını, hali hazırda yaptıklarını haklı çıkarmak için de direnç gösterebiliyor. Bu, onların mevcut durumu değiştirmek yerine koruma eğilimi de diyebiliriz.
Bu dirençlerin aşılması, hayatta olduğu gibi eğitimlerde de anlayış ve empati gerektiriyor. İnsanların endişelerini ve korkularını anlamak, bunları gidermeye yardımcı olmak, onlara değişikliklerin faydalarını açıklamak ve onları değişiklik sürecine dahil etmek, bu dirençleri aşmada, ikna sürecinde etkili oluyor.
Bu yönde eğitimlerimde kullandığım örneklerimden biri de şu:
Kendi hayatına yön vermeye çaba sarf ederek de yaşayabilirsin, rüzgâra göre savrularak da…
Bedenine, sağlığına özen göstererek de yaşayabilirsin, dikkat etmeyerek ve hatta vücudunu hor kullanarak da…
Dikkat ve özen göstererek uzun da yaşayabilirsin, tersini yaparak, gereksiz risklere atılarak kısa da…
Ders alarak, değişerek olgunlaşarak da yaşlanabilirsin, giderek huysuzlaşarak da…
Sağlıklı da yaşlanabilirsin, yıpranarak da…
Uzun lafın kısası, mevzu yaşamaksa tercihlerin sonucunda her şekilde yaşayabilirsin…
Bu insanlar için olduğu kadar organizasyonlar için de geçerli.
Bireyler ve organizasyonlar için, yeni bilgileri ve modelleri öğrenmek, bunları kendi durumlarına uygulamak ve bu süreçten ders çıkarmak, sürekli değişen dünyada ayakta kalmanın ve rekabetçi olmanın anahtarı olabilir. Bu süreci bireylerin ve organizasyonların ‘kendilerinin daha iyi bir versiyonu’ olmalarını sağlama gayreti olarak görüyorum.
Özellikle organizasyonlar için, bu süreç, onların hizmetlerini iyileştirmelerine, çalışan memnuniyetini artırmalarına ve daha etkin ve verimli olmalarına yardımcı olabilir. Ayrıca, bu süreç, organizasyonların karşılaştıkları zorluklara daha etkili bir şekilde yanıt verme yeteneklerini de geliştirebilir.
Hem bireyler hem de organizasyonlar için her şeyi tam yapmak, mükemmel olmak bana göre ulaşılamaz bir hedef ve bu hedefe ulaşmaya çalışmak, sadece stres ve hayal kırıklığına yol açıyor. Ancak, bu, bireylerin ve organizasyonların sürekli olarak kendilerini geliştirmeye ve ‘olabildiğince iyi’ olmaya çalışmalarını engellememeli.
Bu sürekli gelişme sürecini “kaizen” olarak adlandırabiliriz (Japonca kökenli “kaizen” kelimesi, “kai” (değişim) ve “zen” (iyi) kelimelerinin birleşimi). Bu felsefe hem bireylerin hem de organizasyonların, sürekli olarak küçük adımlarla ilerlemeyi ve her gün biraz daha iyi olmasını hedefliyor.
Sonuç olarak, teori ve modellerin gereklerini tam sağlamak, mükemmel olmak mümkün olmayabilir, ancak “olabildiğince iyi” olmaya çalışmak hem bireylerin hem de organizasyonların sürekli gelişimine yardımcı olacaktır. Bu süreç hem kısa hem de uzun vadede başarıyı, tatmini getirebilir.